Sarıyer İlçesi moloz hattı
Sarıyer moloz hattı Sarıyer moloz taşıma Sarıyer moloz nakliyesi Sarıyer moloz atık toplama Sarıyer alo moloz hattı,Sarıyer İstanbul’un Avrupa yakası’nda yer alan ilçedir. Güneyde Beşiktaş, güneybatıda Kağıthane ve batıda Eyüp ilçeleri ile doğuda İstanbul Boğazı, kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir. Sarıyer İlçesi toplam 35 mahalleden oluşmaktadır. Bahçeköy Belediyesi’nin 2009 yılında feshedilerek Sarıyer ilçesinin bir mahallesi olması, 2012 yılında da Şişli sınırları içinde yer alan Ayazağa, Maslak ve Huzur mahallelerinin bu ilçeye dahil edilmesiyle son halini alan ilçe İstanbul’un en kuzeydeki ilçelerinden biridir.
İlçenin ilk adı Simas’tır. Sarıyer adının kökeni konusunda, kimisi yakıştırma olduğu hemen belli olan farklı anlatımlar vardır. Fatih Sultan Mehmed’in iki sarışın askerinin burada Merkez Camii yanında gömülü oldukları, bu yüzden “Fatih’in sarı erleri”nden bozularak yöreye Sarıyer dendiği veya öteden beri mesire yeri olan yörede Mısırlı zenginlerin harcadıkları altınları yüzünden bölgenin adının “Sarı lira yer”den Sarıyer’e dönüştüğü gibi rivayetler yanında tutarlı görülen varsayım, Sarıyer’in kuzeybatısında Maden Mahallesi’ne doğru sırtların altın madeni ve kil yüzünden sarı renkte olmaları ve buradaki yerleşmeye bu sarı topraklar nedeniyle önce Sarıyar adı verilmiş olmasıdır. Osmanlı kaynaklarında XIX. yüzyıla kadar Sarıyar kullanımı sürmüştür. Yar sözü uçurum anlamının yanı sıra dağ yamacı, dağ sırtı anlamını da taşır. Bir başka rivayet de bölgede doğal yayılım gösteren katırtırnağı bitkisinin çiçeklendiği zaman tüm bölgenin belirgin bir şekilde sarı olmasından aldığı yönündedir.[2]
Tarih[değiştir | kaynağı değiştir]
Büyükdere sahili, 1895’ten önceki bir görünüm.
Sarıyer İlçesi sınırları içindeki bazı yerleşme alanlarının Bizans döneminden beri meskun olduğu bilinir. Bunlar özellikle kıyılardaki koylarda bulunan bazı ayazma, kilise, eski liman, sarnıç ve eski kaleler çevresindeki birkaç hanelik küçük kırsal yerleşmelerden oluşuyordu. Buralarda yaşayanlar geçimlerini genellikle balıkçılıktan sağladıklarından bu yerleşimler bir balıkçı köyü niteliği taşıyordu.
Türklerin ilk kez bu köylerden Baltalimanı’na yerleştiği söylenir. İstanbul Boğazı’na dökülen bütün akarsular gibi Baltalimanı Deresi’nin de ağız bölümü eskiden bir haliçti. Bu küçük haliç, boğazda seyreden tekneler için önemli bir doğal barınaktı. Buradaki büyük sarnıcın, yanaşan gemilerin su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırıldığı sanılır. İstanbul’un fethinden önce Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey’in donanmasını burada korumaya aldığı ileri sürülür. Eski kaynaklarda rastlanmamasına karşın Baltalimanı adının bu olay nedeniyle Baltaoğlu Süleyman Bey’den geldiği söylenir.
Boğaz kıyısındaki küçük köylerin gelişmeye başlaması 16. ve 17. yy’lara rastlar. Bu dönemde Sarıyer, Yeniköy ve Rumeli Hisarı gelişmiş birer köy haline geldi. 18. yy’a gelindiğinde saraya yakın bazı kişilere ait yalılar bu kıyıda belirmeye başladı. Padişah izniyle bazı gayrimüslim ailelerin bu köylere yerleşmeleri de aynı yüzyıla rastlar. 19. yy’ın başlarında şayak ve fes boyama sanatını öğretmeleri için Trakya’dan bazı köylüler İstanbul’a getirildi ve Baltalimanı ile Emirgan arasına yerleştirildi. Bu köylülerin yerleştirildiği Baltalimanı ile Emirgan arasındaki alan Boyacıköy olarak adlandırıldı. İstanbul’daki elçilikler bu yüzyılda yazlık olarak kullanmak üzere kıyı boyunca uzanan geniş arazileri elde ettiler. Bütün bu gelişmelere karşın İstanbul Boğazı kıyısındaki köyler balıkçılıkla uğraşma geleneğini yakın zamana kadar sürdürdü. Bu köylerin iskelelerine bağlı çok sayıda balıkçı teknesinin yanı sıra Boğaz’ın çeşitli yerlerinde dalyanlar vardı.
Ahmet Kemali Efendi Çeşmesi
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, bugünkü Sarıyer ilçe sınırları içindeki yerleşimler, gelişimi donmuş köyler biçimindeydi. Kırsal alandaki köyler Kilyos Nahiyesi’nin sınırları içindeydi ve bu nahiye de Çataca Vilayeti’ne bağlıydı. İlçenin İstanbul Boğazı kıyısındaki kesimi ise Beyoğlu Kazası’nın sınırlarına dahildi. 1926’da Çatalca’nın kaza yapılarak İstanbul Vilayeti’ne bağlanmasından sonra da bu yönetsel durumda herhangi bir değişiklik olmadı. 1930’da yapılan bir yönetsel düzenleme sonucunda bugünkü Sarıyer İlçesi kuruldu. İlçe merkezinde Sarıyer Belediyesi’nin kuruluşu da aynı tarihe rastlar.
1960’lara değin ilçenin Boğaz kıyısındaki semtleri, daha çok yazın kalabalıklaşan sayfiye yeri niteliği taşıyordu. Her semtte bir iskele vardı ve ulaşımda daha çok 19. yy’dan beri yararlanılan suyolu kullanılıyordu. Zaman içinde vapur seferlerinin sıklaşması kıyı semtlerinin gelişmesinde önemli bir etkendi. Bu semtlerin bazılarında kıyı boyunca gazinolar ve yazın büyük ilgi gören plajlar inşa edildi. Ayrıca Belgrad Ormanı’ndaki su başları ve bentler yıl boyunca İstanbulluların ilgisini çeken mesire yerleriydi. Daha sonra hem Maslak üzerinden gelen Büyükdere Caddesi’nin yapılması, hem kıyıyı izleyen sahil yolu’nun genişletilmesi sonucunda karayolu ulaşımı gelişti.
Böylece semtlerinin doğrudan birbirine bağlanması sonucunda bu ulaşım eksenleri boyunca mevcut semtlerin gelişmesi ve bu semtler arasındaki boş alanların yerleşime açılması süreci başladı. Kıyı kesiminde daha çok üst gelir gruplarına ait konutlar ve köşkler, sırt biçiminde uzanan yüksek alanın yamaçlarında da gecekondu mahalleleri ortaya çıktı. İstanbul Boğazı’na bakan yamaçlarda oluşan bu yapılaşmalar bir yandan ilçenin doğal yapısını tahrip ederken öbür yandan da yörenin görünümünü önemli ölçüde çirkinleştirdi. 1980’lerin sonundan itibaren köylerin, hem İstanbul şehir merkezine yakın olmak isteyen hem de doğaya yakın olmak isteyen üst gelir grubunun yerleşmeye başlaması sonunda çehresi önemli ölçüde değişmiştir.
Coğrafya[değiştir | kaynağı değiştir]
Emirgân Korusu
İlçe toprakları, Çatalca Yarımadası’nın en doğu kesiminde yer alan sırtın, bir yandan İstanbul Boğazı’na, öbür yandan da kuzeyde Karadeniz’e doğru alçalan bölümlerden oluşur. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan bu sırtın batı yamaçlarından çıkan sular (Göksu Deresi, Şeytandere ve Ayazağa Suyu) Kağıthane Deresi aracılığıyla Haliç’e, kuzey kesiminden doğan sular Karadeniz’e, doğu yamaçlarından kaynaklanan sular da İstanbul Boğazı’na ulaşır. Günümüzde bunlardan en önemlileri İstanbul Boğazı’na doğru akan Sarıyer, Bakla ve Baltalimanı dereleridir.
Sarıyer İlçesi’nin Karadeniz kıyısı yer yer düz ve kumsal, bazı kesimlerde de falezlidir. Batıda, Kısırkaya’dan Kilyos’a (Kumköy) kadar uzanan kıyıdaki kumsal, doğuda Kilyos ile Rumelifeneri arasında, yerini kayalık falezlere bırakır. İstanbul Boğazı girişindeki Rumelifeneri açıklarında yer alan kayalıklara Öreke Adaları denir. İlçenin İstanbul Boğazı kıyıları oldukça girintili çıkıntılıdır. Bu kıyıdaki en önemli girinti Çayırbaşı’na doğru bir körfez gibi sokulan Büyükdere Koyu, başlıca çıkıntı ise doğuya doğru bir burun oluşturan Yeniköy’dür. Boğaz kıyısında yer alan başlıca küçük ve dar girintiler ise Tarabya ve İstinye koylarıdır.
Sarıyer, doğal bitki örtüsü açısından İstanbul’nin zengin ilçelerinden biridir. Belgrad Ormanı’nın doğu ucu ilçe sınırları içine sokulur. Ayrıca Rumelikavağı-Rumelifeneri-Kilyos üçgeni içinde kalan alan, büyük ölçüde ormanlarla kaplıdır. Eskiden bu alanda çok daha sık olan ormanlar, varlıklı İstanbullular için ikinci konut yapımına girişen kooperatifler tarafından yer yer tahrip edilmiştir.
Yönetim[değiştir | kaynağı değiştir]
Bugünkü ilçe toprakları 1930’a kadar Beyoğlu Kazasıyla Çatalca Vilayeti sınırları dahilindeydi. 1930’da yapılan bir yönetsel düzenleme sonucunda bugünkü Sarıyer ilçesi kuruldu. İlçe merkezinde Sarıyer Belediyesi’nin kuruluşu da aynı tarihte olmuştur. 1990’larda belediye olan Bahçeköy Beldesi 2008 yılında fesh olarak Sarıyer ilçesinin mahallesi oldu. 2012 yılında da Şişli sınırları içinde yer alan Ayazağa, Maslak ve Huzur mahalleleri bu ılçeye dahil edildi. Yine aynı düzenlemeyle 8 köyün mahalle statüsüne geçmesiyle ilçenin mahalle sayısı 38’e yükselmiştir.
Turizm[değiştir | kaynağı değiştir]
Belgrad Ormanı
Sarıyer, doğal ve tarihsel değerler açısından zengin bir ilçedir. Orman varlığının yanı sıra su kaynakları da eskiden beri İstanbul için önem taşımıştır. Bu su kaynaklarından en ünlüleri Çırçır, Hünkar, Kocataş ve Sultan sularıdır. İlçe arazisindeki akarsular küçük olmalarına bakılmadan çok eskiden beri İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için değerlendirilmiştir. Bu amaçla dereler üzerinde bazı bentler ve bentlerin ardında biriken suları kente akıtmak için sukemerleri inşa edilmiştir. Bunlardan II. Mahmut, Topuzlu, Kirazlı ve Valide bentleri ile Bahçeköy ve II. Mahmud sukemerleri ilçe sınırları içindedir. İstanbul’un akciğerlerini oluşturan alanlardan biri olan Belgrad Ormanı’nda yer alan gezi yolları ve piknik alanları özellikle hafta sonlarında halkın ilgisini çeker. Belgrad Ormanı içindeki İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ne bağlı Atatürk Arboretumu bilimsel araştırmalara her yönü ile açık bir canlı laboratuvar olarak hizmet vermektir.
İlçe, eskiden kıyılarındaki plajlarıyla da ünlüydü. Ama günümüzde İstanbul Boğazı kıyısında yalnızca Altınkum ve Tarabya plajları faaliyet halindedir. Deniz kirliliğinin yoğunlaşması nedeniyle, dalyanlar gibi Boğaz’daki öbür plajlar da kapanmıştır. İlçenin en gözde plajı Kilyos’tadır. Sarıyer’ın, özellikle Karadeniz kıyısındaki plajları, yaz aylarında bir turistik cazibe merkezi halini alır. Özellikle kıyı kesiminde otel, motel, lokanta ve bar gibi işyerleri yıl boyunca İstanbulluların ilgisini çeker.
İlçede mimari değer açısından önem taşıyan birçok yapı vardır. Bunlar arasında konsolosluk binaları, kasırlar, köşkler, yalılar, iskeleler, kiliseler dikkati çeker. Ayrıca Rumelifeneri’ndeki Ceneviz kalesi de görülmeye değer yerlerindendir.
- Published in Bölgelerimiz
Sancaktepe İlçesi moloz hattı
Sancaktepe moloz hattı Sancaktepe moloz taşıma Sancaktepe moloz nakliyesi Sancaktepe moloz atık toplama Sancaktepe alo moloz hattı,Sancaktepe, İstanbul Anadolu Yakası’nda bir ilçedir. 2008 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur. Güneyinde Kartal, güneybatısında Maltepe, batısında Ataşehir ve Ümraniye, kuzeyinde Çekmeköy, doğusunda Pendik ve Sultanbeyli ilçelerine komşudur. İlçe 61,90 kilometrekaredir, nüfusu 241.000’dir ve sınırları dahilinde toplam 20 mahalle ve 1 köy vardır. Ümraniye’ye bağlı Sarıgazi, Yenidoğan ve Kartal’ın Samandıra beldelerinin birleşimiyle ortaya çıkmıştır. İlçe kaymakamlık ve yeni belediye binaları Sarıgazi merkezinde inşa edilmiştir. Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük şehir hastanelerinden birinin ilçe sınırları dahilinde yapılması düşünülmektedir. [4] İnşaatı devam eden 3.köprü ‘nün bağlantı yolları bu ilçenin sınırları içerisinden geçmektedir. Arazilerinin bir kısmı bu proje için kamulaştırılmıştır. [5] Belediye binası Sarıgazi’de iken, Samandıra’ya taşınması için yeni binanın inşaatının bitmesi beklenmektedir. [6]İlçe sınırları içerisinden metro hattı geçmesi de planlanmaktadır.
- Published in Bölgelerimiz
Pendik İlçesi moloz hattı
Pendik moloz hattı Pendik moloz taşıma Pendik moloz nakliyesi Pendik moloz atık toplama Pendik alo moloz hattı,Pendik, İstanbul’un Anadolu yakasında yeralan ve Marmara Denizine sahili olan bir ilçesi.İlçenin bilinen en eski adı Pantikapeun’dur. Roma, Bizans, Doğu Roma ve Latin İmparatorluğu dönemlerinde her tarafı duvarla çevrili beş duvarlı anlamına da gelen Pantichion, Panlihion ve Tayni Tiyni isimleride kullanılmıştır. Bu isimler Osmanlı döneminden itibaren değişikliğe uğrayarak günümüzde olduğu gibi Pendik olarak kullanılmaktadır.
Pendik’in 1960’lardan bir fotoğrafı.
Pendik’ten bir sokak görünümü.
Pendik sahilyolu.
Son neolitik çağa tarihlenen Pendik yerleşmesine ait arkeolojik eserler İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Pendik’teki en eski yerleşim olarak Makedonlar bilinse de yapılan kazılarda 3-4 bin yıllık insan kalıntıları bulunmuştur. Roma ve Doğu Roma hakimiyetinin ardından 1080-1083’de Selçuklularda kaldıysa da, tekrar Latin İmparatorluğu eline geçmiştir.1306’da ise Osmanlı hakimiyetine girmiştir ancak bu Bizansın geri kazanma çabalarını doğurmuş ve 1329-1330 tarihlerinde Pelekanon savaşıyla bu çabalar sonuçsuz kalmıştır. 1400 yılında Yıldırım Bayezid döneminde Abdurrahman Gazi alana dek boş kalmış olan Pendik, bu tarihten itibaren tamamen Türk hâkimiyetindeki bir yerleşim yeri olmuştur.
Osmanlı hâkimiyetinde küçük bir balıkçı kasabası durumunda bulunan Pendik, geçirdiği büyük bir yangınla tamamen kül olmuştur kaynaklara göre 1200 hane ve dükkânı kül eden 50 saatlik yangından sonra Ayan Meclisi Senato Hariciye Encümen Reisi Azaryan Efendi Paris’ten mühendis ve mimarlar getirterek yeni yerleşimin planlarını çizdirmiştir. Planlara da şehir merkezine adının ilk harfini koydurtarak imzasını atmıştır. Günümüzde Gazipaşa-İsmetpaşa ve Orhan Maltepe Caddelerinin oluşturduğu çizgiler hala ilçenin en işlek merkezi durumundadır.
Osmanlı döneminden Gebze ilçesine bağlı bir köy iken daha sonra Üsküdar Mutasarrıflığına bağlı Kartal Sancağı bünyesinde bir nahiye olmuştur. Nihayet 04.07.1987 tarihinde 19507 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan 3392 sayılı kanun ile ilçe olmuş ve teşkilatlanmasını tamamlayarak 11.08.1988 tarihinde fiilen faaliyete geçmiştir.
İlçede, Kaynarca ve Pendik arasında sahile 50 metre uzaklıkta, neolitik dönemden kalma ve M.Ö. 6500 yılında kurulduğu sanılan, 32 mezarın ve ev temelleri kalıntılarının bulunduğu eski bir yerleşim bölgesi bulunmuştur.[3]
İstanbul ilinin doğu yarısında yer alan Pendik, güneydoğu’da Tuzla doğuda Gebze, kuzeyde Şile ve Çekmeköy, batıda Kartal, Sancaktepe ve Sultanbeyli, güneyde ise Marmara Denizi ile çevrilmiştir. Yaklaşık 200 km2 lik bir alana yayılmış olup 9 km sahil şeridi bulunmaktadır. Pendik’in yüzey şekilleri genel olarak engebelidir. Deniz kıyısı kil ve kum ile kıyıdan itibaren kuzeye doğru silislerle kaplıdır. İstanbul’un tek ve en yüksek dağı olan Aydos ile sınır olan Pendik, Ballıca Ağılbayırı, Karabayır tepelerine de sahiptir. Ayrıca üzerinde İBB Sosyal tesislerini barındıran Gözdağı’da en yüksek noktalardan biridir. Riva Deresi, Ballıca Deresi Ömerli Barajına dökülen akarsulardır. Büyükdere Kurtköy’ den çıkarak Tuzla sınırlarına gider. İstanbul’un en büyük su kaynaklarından olan Ömerli Barajı’da Pendik sınırlarındadır. Çok geniş topraklara sahip Pendik’te TEM güneyi tamamen yerleşim yerleriyle kaplıdır, kuzeyde ise yalnızca 5 köy bulunmaktadır.
İklim[değiştir | kaynağı değiştir]
Pendik karadenizin yağışlı iklimi ile akdenizin ılıman iklimi arasında geçit teşkil eder yani klasik Marmara iklimine sahiptir. Kışın Balkan yarımadasından gelen soğuk rüzgârlar ve karadenizin yağışlı havası ilçede etkisini gösterir, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yarı nemli bir iklime sahiptir.
Yıllık Ortalama sıcaklık 14,1 derece Kışın Ortalama Sıcaklık 5,6 derece Yazın Ortalama Sıcaklık 28,6 derecedir. Hâkim rüzgârlar poyraz ve lodostur.
Sağlık[değiştir | kaynağı değiştir]
Pendik ilçesinde sağlık işlemlerini Sağlık Gurup Başkanlığı yürütmektedir. Sağlık Grup Başkanlığına bağlı 23 Sağlık Ocağı, 3 Sağlık Evi hizmet vermektedir bunun yanında 1 Ana çocuk Sağlığı ve Aile planlama merkezi,1 Verem Savaş Dispanseri ve 1 Halk Sağlık laboratuvarı vardır. Pendik Devlet Hastanesi ise Pendik Merkezin dışında Kaynarca, Sapanbağları ve İstasyon Semt Poliklinikleriyle Hizmet Vermektedir.
Anadolu Yakası’nın en büyük hastanesi olma özelliğini taşıyan 540 Yataklı Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi hizmet veriyor.
4 özel hastane, 8 poliklinik, 8 tıp merkezi, 5 ağız ve diş polikliniği, 100 ün üzerinde muayenehane, 41 adet çeşitli branşlarla ilgili laboratuvar, 2 diyaliz merkezi ve 13 sağlık kabini ile 144 eczane sağlık sektörü adına hizmet vermektedir.
Ulaşım[değiştir | kaynağı değiştir]
Pendik’te bulunan Sabiha Gökçen Havalimanı.
Pendik Istasyon
1870 yılında kurulan Pendik Gar müdürlüğü günümüzde de hizmet vermeye devam etmektedir. İstanbul kalkışlı tüm trenler (Haydarpaşa-Bostancı ve Pendik de tüm trenler durur) ile İstanbul içinde hizmet veren banliyö trenleride Pendik sınırlarındaki Pendik, Kaynarca, Tersane, Güzelyalı istasyonlarında hizmet vermektedir.
1998 den beri hizmet veren Pendik-Eminönü deniz otobüsü ve 2004 den beri Pendik-Yalova hızlı feribotu deniz ulaşımını sağlamaktadır.
İstanbul’daki hava ulaşım merkezlerinden biri olan Sabiha Gökçen Havalimanı da Pendik’de bulunmaktadır.
Ana arter olarak E-5 TEM ve Sahil Yolu ve bu yolları birbirine olan bağlantısını sağlayan ara yollarıyla karayolu ulaşımı sağlanmaktadır.
Şehir içi trafiği içinse minibüs ve taksilerin dışında İETT ile pek çok noktaya ulaşım mümkündür. Şişli (251), Üsküdar (16A) ile Kartal ve Maltepe den de geçen Kadıköy(16, 17, 222) seferleri Pendik merkez kalkışlıdır. Ayrıca Tuzla istikametinden gelen 130, 130A Kadıköy hatları dışında 500T Tuzla-Topkapı, 500ES Tuzla-Esenler Otogar, 133T Tuzla-Bostancı da Pendik den geçmektedir.
Bunların dışında havalimanı kalkışlı E-9 Bostancı, E-10 Kadıköy ve E-3 4.Levent seferleri mevcuttur. 16, 16D, 16A ,16K, 16C, 16B, 16S, 16Y, 17, 17K, 132, 132A, 132AP, 132F, 132K, 132P, 132V, 133, 133A, 133K, 133Ş, 133D, 134, 133T, 134TK Pendik ilçesi sınırlarından geçen ve çeşitli noktalara ulaşan hatlardır. Kadıköy’den Kartal’a kadar uzanacak olan metro hattı daha sonra Pendik Kaynarca’ya uzayacak, Kaynarca’da, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Sultanbeyli istikametine uzanan metroyla birleştirilecektir.
1924 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesinden sonra Drama ve Yanyadan gelen Müslüman Türk nüfus Pendik’e yerleşti. Pendik’ten giden Rumlar da Selanik yakınlarında Pendik adında bir yerleşim yeri kurdular. Dramalılar, Yanyalılar ve 1950’lerde Erzincanlıların da katılımıyla yeni Pendik’in çekirdeği oluşturulmuş oldu. Bu yapıya 1960 sonrasında Yugoslavya’dan göç eden Boşnaklar da eklendi. Bu göçmen nüfus 1960-70 arası Pendik İstasyon Üstü Mahallesi’ne, Sapanbağlar ve Yeşilbağlar’a yerleşti. Genel olarak seksenli yıllara kadar yazlık yerleşim merkezi olarak gelişen Pendikte 1 Temmuz 1982’de Pendik Tersanesinin açılması, seksenli yılların Pendik’in en fazla göç aldığı dönem olmasında büyük rolü vardır. Tersanenin açılması ve sanayi kuruluşlarının büyük gelişme göstermiş olması ile beraber artan göçler nedeni ile Pendik yazlık yerleşim yeri olmaktan çıkmış bahçeli evlerin yerini apartmanlar almaya başlamıştır. 1989 yılında Bulgaristan’ın çeşitli şehirlerinden yurdumuza zorunlu olarak göç eden soydaşlarımız için 1990 yılında Pendik–Kurtköy’de 3 bin 150 konut inşa edilmiştir. Pendik günden güne göç almakta olup ilçede çoğunluğu Erzurum, Erzincan, Kastamonu, Giresun, Ordu, Sivas illeri kökenli yurttaşlar ile Boşnak ve Balkan göçmeni kökenli yurttaşlar oluşturmaktadır. Nüfus bakımından Pendik, TUİK 2011 verilerine göre İstanbul’un 4. büyük ilçesidir.
- Published in Bölgelerimiz
Maltepe İlçesi moloz hattı
Maltepe moloz hattı Maltepe moloz taşıma Maltepe moloz nakliyesi Maltepe moloz atık toplama Maltepe alo moloz hattı,Maltepe, İstanbul iline bağlı Marmara Denizi’ne kıyısı olan, Anadolu yakasında bir ilçedir. Kadıköy, Kartal , Sancaktepe ve Ataşehir ilçeleriyle komşu olan Maltepe İstanbul’un 10. büyük ilçesi konumundadır.Maltepe’nin tarihi Bizans İmparatorluğu’na dayanmaktadır. O devirlerde adının “Bryas” veya Latince adıyla “Urias” olduğu söylenir. Diğer bir bilgiye göre ise Bizanslıların tarihinde “Pelekanon” dur. Bryas adının tarihçiler tarafından Küçükyalı’da eski Akduman pınar’ı yakınlarında bulunan Bryas Sarayı harabelerinden aldığı belirtilmekte ise de kesin kanıt yoktur. Bu nedenle bu günkü Maltepe 16. yüzyılda burada kurulmuştur. Bu küçük sınır kasabasının 1509 yılındaki depremde yıkıldığı ve Dragos eteklerinde bulunan ve bu yüzyılda “Obnias” veya “Abrias” adı ile anılan bu kasabanın harabeleri 1540 yılında ünlü Fransız nebetatçısı ve seyyahı “Pierre Gylli” tarafından görülerek tespit edilmiştir. Pelekanon adı üzerinde duran tarihçiler ise 3. Andronikos ile Orhan Gazi arasındaki savaşın (1329-1330) Maltepe ve çevresinde olduğunu söylemektedirler. Bu görüşün kaynağı ise ünlü tarihçi Hammer’dir. Buna rağmen Pelekanon savaşı’nı araştıran tarihçi 6. Mırmıroğlu çeşitli kanıtlara dayanarak Pelekanon Savaşının Darıca ile Eskihisar arasındaki Manastır Mevkii’nde olduğunu ileri sürmüştür. Yapılan bütün bu araştırmalardan da anlaşılacağı gibi Maltepe yüzyıllardır önemli bir yerleşim bölgesidir. Bu günkü Maltepe adı ise “Höyük Tümülüs “(Yığmatepe) içinde hazine ve define veya küp dolu altınların yığıldığı tepe anlamına gelmektedir.Kocaeli Yarımadası’nın Türkler tarafından fethinden sonra Türkler Dragos’la ilgili birkaç efsaneye dayanarak bu ismi vermiştir. Tarihçi Hammer bu kıyı şeridindeki bütün tepelere “Maltepe denildiğini söylemektedir.Osmanlı İmparatorluğu kurulmadan önce Türk akıncıları Bizans egemenliği altında bulunan Kocaeli Yarımadası’na akınlar düzenlemişlerdir.Bu akıncıların Üsküdar’a kadar geldikleri bilinmektedir. 1075 yılında İznik ve çevresini fethederek Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurarlar. Süleyman Şah İstanbul Boğazı’na kadar dayanmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Maltepe ve Çevresi yine Bizanslıların egemenliği altına girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu kurulduktan sonra 2. Osmanlı Padişahı Orhan Gazi’nin döneminde komutanları ” Akça Koca, Konur Alp, Gazi Abdurrahman” tarafından Türk egemenliğine alınmıştır. İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra Maltepe’nin tarihi konumu daha da artmıştır. Bağdat yolu üzerinde olan Maltepe Osmanlı Ordusu’nun Üsküdar’dan sonra ikinci durak yeri olmakta ve ordugah Maltepe’ de kurulmakta idi. Fatih Sultan Mehmet’in 300.000 bin kişilik ordusunun başında 27 Nisan günü Üsküdar’a geçtiği ve burada hastalanıp birkaç gün istirahattan sonra tekrar yola çıktığı, Üsküdar’la Gebze arasındaki Tekfur Çayırı ve Sultan Çayırı diye anılan Hünkar Çayırı Mevkii’nde tekrar hastalanıp 3 Mayıs 1481 de öldüğü İsmail Hami Danışment tarafından yazılmıştır. Danışment’e göre bazı Osmanlı kayıtlarında Üsküdar ve Gebze arasında bulunan Hünkar Çayırı Maltepe’dedir. Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinin 1. Cildinde de Fatih Sultan Mehmet’in Maltepe yakınlarında öldüğü ifade edilmektedir. Osmanlı döneminde Maltepe askeri konaklama yeri olarak önemli bir mevki idi. 18. yüzyıl Kazasker Feyzullah Efendi’nin çabalarıyla Maltepe daha da gelişerek yeni bir çehreye bürünmüştür. (1699-1761) Şeyhülislam Ebu’l Hayr Efendi’nin oğlu olan 1749’da Rumeli Kazaskerliğine getirilen Feyzullah Efendi de (1755 ve 1757) iki defa “Şeyhülislamlığa” atanmış ve 1758 yılında 3. Mustafa tarafından azledilerek Sütlüce’deki evinde oturmasına izin verilmiş, ölüncede Sütlüce Deresi’nde yaptırmış olduğu zaviyeye gömülmüştür. Eski Maltepe’nin Feyzullah Efendinin Çiftliği olduğu söylenir. Kayış Dağı memba Suyunu Maltepe’ye toprak künklerle Feyzullah Efendin getirmiş bununla da yetinmeyip bu günkü Feyzullah Camii’nin yanındaki asmalı kahvenin önünde bulunan çeşmeyi de kendisi yaptırmıştır. Maltepe’de ilk cemiyet 1910 yılında Uhuvvet-i Osmaniye adı altında Miralay Süreyya İlmen tarafından kurulmuştur. Maltepe ye ilk kez 14 Nisan 1912 yılında Sayeste Kadı Efendi adı verilen bir ilkokul yapılmıştır.Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Selanik, Drama, Kavala ve Serez Yöresi’nden Türkiye’ye mübadele ile gelen Türklerin 1500’ü Maltepe’ye yerleşmiştir. Narlıdere Çiftliği adıyla bilinen bugünkü Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Merkezi Maltepe’nin gelişmesine büyük emeği geçen Süreyyapaşa tarafında yapılmıştır. (1874-1955) Cumhuriyeti izleyen yıllarda Maltepe büyük bir yangın geçirmiş bütün ahşap evlerle birlikte Feyzullah Efendi Camii’de yanmıştır. 1928 yılında Maltepe Belediyesi kurulmuştur. Maltepe’nin İmar Planı ise 1945’te yapılmıştır. İmar Planından sonra Maltepe’nin yerleşim bölgesi demiryolu hattı olmuş 1960’tan sonra da yerleşim daha yukarılara dağılmış olup E-5 üstünde de hızlı bir gelişme kaydetmiştir.
Maltepe, Kocaeli Yarımadası’nın güney batısında, İstanbul İli’nin Marmara denizi kıyısında yer alır. Kartal, Ataşehir, Sancaktepe ve Kadıköy ilçeleri ile komşudur. İlçede Akdeniz İklimi özellikleri görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışlalar yağışlı ve serindir. İlkbahar serin ve yağışlı sonbahar ılıman ve yağışlıdır. En çok esen rüzgarlar poyraz ve lodostur. Lodos deniz fırtınası yapar, kışın keşişleme ve kıble rüzgarları da eser. Yıldız ve karayel rüzgarları fırtına getirir. İlçe topraklarının doğal bitki örtüsü ormandır. Orman olmayan yerler makiler ve otsu bitkilerle kaplıdır. Günümüzde düzlük alanlardaki bağ ve bahçeler ,tepelerin yamaçlarını saran yeşil ormanlar azalmış, tarla ve otlakların yerine yerleşme alanları, iş yerleri, atölyeler ve fabrikalar kurulmuştur. Maltepe’nin nüfusu 1997 Ekim ayında yapılan Genel nüfus sayımına göre 350.000’dir. Yerleşim düzeni ise iki ana grupta toplanabilir. E-5 karayolu altı olup 19/1, 19/2, 32/1, 32/2, 32/3 ile 32 ve 21 nolu paftaları kapsayan alanlar sanayi bölgesi olup, bu bölgeler ise E-5 Karayolunun güneyindeki Kör Deresi ile Dragos Deresi Bağdat Caddesi’nin kuzeyindeki Tugay Yolu güzergahıdır. Yerleşim birimi olarak Maltepe 18 mahalleye ayrılmıştır.
Ulaşım-iletişim[değiştir | kaynağı değiştir]
Sahilden Maltepe Camisine bakış
Maltepe bölgesi’nde ulaşım demiryolu ve karayolu ile yapılmaktadır. Demiryolu Maltepe’nin E-5 Karayolu altında kalan Eski Maltepe’nin kurulmuş olduğu güzergahtır. Karayolu ise (Ankara Asfaltı) Maltepe’yi üçe ayırmaktadır. Bu yol Maltepe’yi Anadolu’ya yan yollar ise komşu ilçelere bağlar. İkinci önemli karayolu ise Bağdat Caddesi olup Bostancı ile Pendik arasındaki güzergahı oluşturmaktadır. PTT hizmet birimlerinin sayısı 10’dur.
- Published in Bölgelerimiz
Küçükçekmece İlçesi moloz hattı
Küçükçekmece moloz hattı Küçükçekmece moloz taşıma Küçükçekmece moloz nakliyesi Küçükçekmece moloz atık toplama Küçükçekmece alo moloz hattı,Küçükçekmece, İstanbul’un batısında aynı adlı gölün çevresinde kurulmuş bir ilçedir. Batısında Avcılar ve Küçükçekmece gölü Kuzeyinde Başakşehir Doğusunda Bahçelievler ve Bakırköy Güneyinde Marmara Denizi vardır. 1987 yılında, ikisi köy (Kayabaşı ve Şamlar), 25’si mahalle olmak üzere toplam 27 yerleşim yeri Bakırköy ilçesinden ayrılarak kurulmuştur. Bugünkü sınırlarına, 1992’de Avcılar’ın, 2009’da Başakşehir’in ilçe olmasıyla kavuşmuştur. 2009 itibarıyla 21 mahalleden oluşmaktadır. İstanbul’un 39 ilçesi arasında yaşam kalitesi endeksi sıralamasında 12. Sıradadır.[4][5] Marmara Denizi ve adını verdiği Küçükçekmece gölüne kıyısı vardır.
Küçükçekmece adının kaynağı konusunda, tarihçiler arasında değişik görüşler mevcuttur. Hakkı Raif Ayyıldız bir yazısında; bölgenin Küçükçekmece adını almasını şöyle anlatmaktadır: “Batağa gayet kalın kazıklar çakılmış ve aralarına halatlar gerilmiştir. Yolcular büyük bir sala dolar, salcılar da salı çeke çeke kanalın öte yakasına yüzdürüp götürürlerdi; bunlardan ötürüdür ki, iki gölün geçitlerine “Küçükçekmece” ve “Büyükçekmece” adları verilmiştir.
“Çekme” adı, bu bölgede olan çöküntülere bağlanmaktaysa da, gerçeğe en yakın varsayımın, göle giren balıkları tutmak için kanala konmuş olan ve yukarı çekilerek açılan kafesli setlerden dolayı verilmiş olduğu söylenebilir. Kaldı ki, eski Osmanlı Vakıf defterlerinde de bölge “Çekmek-i Küçük”olarak anılmaktadır. Öte yandan “küçük” olarak adlandırılan göl, gerçekte “büyük” olarak adlandırılandan daha büyüktür. Adlandırmadaki bu terslik, göller üzerindeki köprülerin uzunluğuna da bağlanabilir.
İstanbul’un 15 km batısında yer alan ve 14 km’lik bir alan kaplayan Küçükçekmece Gölü; son jeolojik dönemdeki buzullaşmanın erimesiyle denizlerin seviyelerinin yükselmeleri sonucu Çanakkale Boğazı’nın yarılarak Marmara Çukuru’nun dolması, bu deniz istilasıyla eski vadi ağızlarının boğularak ’’ria ’’ların ortaya çıkması sonucu önce koy, zamanla da kıyı kordonuyla kaplanarak lagün haline gelmesiyle oluşmuştur.
Gölün ağız kesimi kıyı kordonu ile kapalı olmasına rağmen gölün denizle ilişkisi 1.5 metre derinliği olan bir geçitle sağlanmaktadır. Bu nedenle gölün suyu yarı tuzludur. Ancak son zamanlarda yapılaşmanın artması, gölün besleyen akarsuların cılızlaşması nedenleriyle bu geçit ender olarak bağlantı sağlayabilmektedir.
Çevresinde eosengre ve kalkerleri ile üst miyosen kum marn ve kalkerleri bulunan Küçükçekmece Gölü, doğusundan Nakkaş Deresi, batısından Eşkinoz Deresi ve bunlar arasındaki Sazlıdere’den beslenmektedir.
Küçükçekmece Gölü’nde, eskiden bol miktarda balık bulunurken 1970’lerden sonra evsel ve sanayi atıklarla gölün kirlenmesi sonucu balıkların yaşamı olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu kirlilik, göl suyunun Büyükçekmece Barajı’na aktarılarak kullanım projesini de engellemiş olup, 1992’de bitirilen isale hattı kullanılamamıştır.
Küçükçekmece Gölü’nün kirlenmesini engellemek amacıyla başlatılan kollektör çalışmaları ise yarım kaldığı için sanayi atıkları büyük ölçüde azalmış olsa da evsel atıklar hâlâ göle akmaktadır. Bunun sonucu olarak Küçükçekmece Gölü halen tamamen ötrofik (sucul ortamlardaki fosfatlı ve azotlu besinlerin aşırı çoğalması sonucu oksijenin azalması, su kalitesinin kötüleşmesi, yeşillenme) durumdadır.
Sazlıdere[değiştir | kaynağı değiştir]
Yaklaşık 40 km. uzunluğunda olan Sazlıdere, İstanbul’un Küçükçekmece Gölü’ne dökülen en önemli akarsuyudur. Dursun Köyü’nün güneyindeki küçük su havzalarının sularını toplayarak, güneydoğu yönünde akar.
Küçükçekmece Gölü’nün yakınlarında tabanını genişleterek göle dökülür. 84 km2 yağış alana sahip Sazlıdere’nin, Bosna istasyonundaki ortalama debisi 0.928 m3/sn. olup, yıllık ortalama su hacmi 35 milyon m3 dolayındadır. Sazlıdere’nin eski Samlar Köyü’nü de içine alacak şekilde baraj haline getirilmesi ve su tutması için kapaklarının kapalı olması nedeniyle, Küçükçekmece Gölü kendini besleyen bu önemli kaynaktan mahrum kalmıştır.
Nakkaş Deresi[değiştir | kaynağı değiştir]
Küçükçekmece Gölü’ne dökülen ikinci önemli akarsuyudur Küçükçekmece Gölü’nün Kuzeyinde kalan küçük havzasının sularım toplayan Nakkaş Deresi, yaklaşık 43 km2 yağış- alanına sahiptir. Debisi ortalama 0.344 m3/sn, yıllık ortalama su hacmi 14 milyon m3’dür.
üçükçekmece geniş düzlükler halinde az dalgalı (engebeli) bir alana yayılmıştır. Deniz ve göl kıyılarında içerilere doğru yükseltiler artar. Kuzeydeki tepelerde yükseklik 200 metreyi bulur. Vadiler belirgin görünümdedir, ilçedeki gölün morfolojik (biçim) yapışı nedeniyle tam ve tipik bir lagün (yalı) gölüdür. Dünyada pek ender oluşan lagün göllerden birisidir ve bir doğa harikasıdır.
İlçe alanında kalan akarsular uzunlukları, kısa ve su rejimleri, debileri, düzensizdir. Bir kesimi hızlı kentleşme ve sanayileşme nedeniyle yerleşme ve sanayi alanları içinde kalmış oldukları için sanayi ve kentsel atıkları denize boşaltan derelere dönüştüler.
Küçükçekmece ilçesinin tarihi bir bakıma İstanbul’un tarihidir. İstanbul’a egemen olan bir imparatorluk Küçükçekmece yöresinde egemen olmuştur. Küçükçekmece’nin yüksek kesimlerinde REGİON adlı bir bölge vardır. Roma İmparatorluğu’ nu Bizans’a bağlayan en önemli yollarından VİAEGNETİA, Region’ dan geçerdi. Yüzyılın ortalarında büyük bir deprem de, bunların yıkıldığı çeşitli kaynaklarda ifade edilmiştir. Küçükçekmece İlçesinin en eski yerleşim yeri, Küçükçekmece gölünün kuzey kesiminde bulunan Yarımburgaz mağaralarıdır. Buralara paleotik çağdan itibaren yerleşme başlamıştır. Tarihi Paleotik çağa uzanan bu bölgedeki tarihi yerler, Günümüz öncesi 730.000 ila 130.000 yılları arasını kapsayan Yarımburgaz Mağaraları, M.Ö.2.Yüzyıl-M.S.2. yüzyıllar arası Region kitabeleri. Yavuz Sultan Selim’in has defterdarı Abdül Selami Bey Türbesi Tekke ve Zaviyesi, 17.Yüzyıl Mimar Sinan Köprüsü ve 18.Yüzyıl Küçükçekmece Meydanı Çeşmesi’dir. Cumhuriyet döneminde ise yoğun nüfus akımı 1950’ den sonrasına rastlamaktadır.
- Published in Bölgelerimiz
Kâğıthane İlçesi moloz hattı
Kâğıthane moloz hattı Kâğıthane moloz taşıma Kâğıthane moloz nakliyesi Kâğıthane moloz atık toplama Kâğıthane alo moloz hattı,Kâğıthane, İstanbul’un Avrupa Yakası’nda bir ilçesidir. Kuzeyde Sarıyer, kuzeydoğuda Beşiktaş, doğu ve güneyde Şişli, güneybatıda Beyoğlu ve batıda da Eyüp ile çevrilidir. İlçenin, Kağıthane Deresi’nin sona erdiği kesimde Haliç’e kısa bir kıyısı vardır.
Bizans döneminde Kağıthane Deresi’nin adı Barbisos’tu. Kesin bilgiler olmamakla birlikte İstanbul’un fethi sırasında burada bir kâğıt değirmeni bulunduğu ve bu imalathanenin II. Bayezid dönemine (1481-1512) kadar çalıştığı anlaşılır. Evliya Çelebi 17. yüzyılda Kağıthane çevresini anlatırken burada harap durumda bir kâğıthane bulunduğunu anlatır. Semtin ve ilçenin adı, bu kâğıthaneden gelmiş olmalıdır.
Coğrafya[değiştir | kaynağı değiştir]
Arazi yapısı engebeli olup, derelerden ve vadilerden oluşmuştur. Bu bölgeler ise yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır.
Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]
Kâğıthane, İstanbul’da Haliç’e dökülen bir dereyle, bunun vadisinde eski kâğıt imalathanelerinin bulunması nedeni ile bu adı almıştır. Zamanında bu imalathaneler dışında; un değirmenleri ve baruthanelerin bulunduğu, düzlük kesimlerde ise cirit oyunları ve ok atışı için talim sahaları bulunduğu bilinmektedir.
1530 haziran ayında Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Şehzade Mustafa ve Şehzade Mehmet ile Şehzade Selim’in sünnet düğünleri At Meydanı’nda başlamış ve üç hafta devam ettikten sonra Kağıthane sahrasında bir koşu ile sona ermiştir.
Kâğıthane 18. yüzyıldan önce de lâleleri ile meşhurdu. Evliya Çelebi buradaki (Lalezar Mesiresi’nde) “Kağıthane Lalesi” ismiyle meşhur “Lale-i Günegün”den bahsederek, “Lale vakti buraya gelenlerin aklı perişan olur” diye yazmıştır. Kâğıthane 18. yüzyılda III. Ahmet’in veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın zamanında Lale Devri ile dillere destan olmuştur.
- Çelebi Mehmet Efendi’nin Paris’ten getirdiği Versailles bahçe ve köşklerinin planlarına göre, Kağıthane deresi etrafında padişaha ile vezirlere özgü 60 kadar kasır ve köşk yapılmış ve kıyılar, zamanın münevverlerinin devam ettiği büyük bir Bektaşi Tekkesi ve mezarlığının bulunduğu Karaağaç düzenlenmiştir. Dere kenarları kavak ve çınar ağaçları ile süslenmiştir. En meşhur Kasır, “Sadabad” olarak anılmaktadır. Derede çağlayanlar yapılmış, geceleri kaplumbağalar üzerine mumluk dikilerek Lale bahçeleri arasında çırağanlar düzenlenmeye başlanmıştır. O yıllarda Kâğıthane’yi; lale tarlaları, havuzlar, fıskiyeler ve renk renk görünen köşkler birbirini tamamlayan unsurlardı. Yine Sütlüce mevkiinde Giresunlu ve Karaağaç Tekkesi isimli Osmanlı münevverlerinin devam ettiği Bektaşi tekkeleri mevcut idi.
Kâğıthane bahçe ve kasırlarının öyküleri, halk arasında türlü dedikodulara yol açmış, bilhassa eğlencelerin alıp yürümesi hoşnutsuzluklara, eleştirilere neden olmuştur. Edebiyata da konu olan bu görünüm ve yapıtlar Patrona Halil İsyanı’nda yıkılarak düz bir alan haline getirilmiştir.
Kâğıthane eğlence merasiminin zamanı ilkbahardı. Hıdırellezden itibaren halk kayıklarla, arabalarla tatil günlerinde bu yöreyi doldururdu. Kağıthane, birçok toplantıların yapıldığı, resmi ziyaretlerin, düğünlerin düzenlendiği bir yerdi. 1808 yılında Alemdar Mustafa Paşa’nın davet ettiği İmparatorluk Ayanhane’den ve eşrafı, Kağıthanede toplanarak meşhur “Sened-i İttifak”ı düzenlemişlerdir.
Eski Kâğıthane’den bugün hemen hemen hatıra yoktur. Muşhur Karaağaç Tekkesinin kalıntıları üzerine bir partinin il merkezi binası yaptırılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Çağlayan ve İmrahor Kasırları yıktırılmış, hatta dere içindeki çağlayanı sağlayan oyma mermer kaideler ve eski nişan taşları da sökülmüş, bugün bir harabe haline gelmiştir.
1481-1512 yılları arasında Osmanlı padişahlarından II. Beyazıt devrinde Candereci Muhittinzade Vakfı ile kurulan ve açıklandığı şekilde devreler geçiren Kağıthane köyü’nün ilk nüvesi, Merkez mahallesindeki yerleşmelerle başlamıştır. Halen Belediye Meydanına bakan “Daye Hatun Camii” bu devirden kalmadır. Eski tarihsel yapıyı taşıyan ahşap evlerden birçok örnek halen göze çarpmaktadır. Bugün İstihkam Okulunun yapıldığı yerde eski kasr yanında günümüze gelmiş olan “Sadabad Camii” bulunmaktadır. Sadabad bahçe ve mesireleri, Osmanlı-Türk toplumundan doğan bütünleşme özelliklerini ortaya koyan önemli örneklerden birisidir. Doğal özellikleri, nedeniyle Kağıthane daha Sadabad bahçeleri gelişmeden de İstanbulluların ve hükümdarların doğa ile bir araya geldikleri yerlerin önde gelenlerindendir. Hükümdarlardan ilk defa Kanuni Sultan Süleyman’ın ilgisini çekmiş olan Kağıthane, III. Ahmet devrinde yaptırılan Sadabad Kasrı ile imar edilmeye başlandı.
Nitekim Haliç’e doğru Kağıthane ve Alibey dereleri kıyılarında devletçe parsellenerek, devrin ileri gelenlerine verilen arazide yaptırılan ve sayıları 170’i aşan birbirinden zarif Köşk ve güzel bahçelerle Kağıthane bir yazlık dinlenme sitesi haline gelmişti. Halkın kullandığı geniş mesire çayırlıklarıyla kuşatılan bu kasırlar topluluğu, Sadabad Sarayı ve bahçesiyle birleşerek Haliç’ten Kağıthane köyüne kadar birbirinden güzel bir dizi peyzajı içeren Sübyan Mektebi bir bahçe ve su şehri oldu. Böylece Osmanlı tarihi içinde peyzaj mimarlığı yönünden kentin belli bir kesimi planlı bir biçimde ve kısa bir zaman süresinde rekreasyon amacıyla geliştirilmesi gibi bir olgu ile karşılaşmaktayız. Bu gelişmenin olduğu Lale Devri’nde doğa ve bahçe tutkusu sınırlarını aşarak halka kadar ulaştı. O devirde genel kültürümüzün çeşitleri sanat bölümlerindeki gelişmeler bahçe sanatı da önemli bir yer almıştır.
Patrona(Albay) Halil isyanı ile bir enkaz haline gelen Sadabad Kasırları ve bahçelerinin küçük bir bölümü III. Ahmet’ten sonraki hükümdarlar ve özellikle I. Mahmut, III. Selim ve II. Mahmut zamanında onarıldı. Fakat hiçbir zaman Lale devrindeki yapı ve ruh olgunluğuna erişmedi. II. Mahmut tarafından onarılarak “Çağlayan Kasrı” olarak adlandırılan Sadabad 1940’larda yıkılarak askeri okul inşa edildi.
Bugün ünlü bahçesinin en önemli özelliklerinden biri olan mermer kaplı kanal ve çağlayanları yapan mermer kaske ve kaselerden birkaç parça kalmıştır. Doğal bir çayırlık olan Kağıthane vadi tabanı su kıyısı ve bitki örtüsünün de, bir kordon gibi dere boylarını takip etmesi ile ortaya çıkan bir görünümdeydi. Gürgen, çınar, kızılağaç, söğüt, ardıç ağaçlıklarının doğal olarak kümelenmiş vadiyi kuşatan dik sırtlar ve tepeler maki ve benzer bitki örtüsü ile kaplı idi.
Bodur, yaprağını dökmeyen meşe, yabani sakız, funda, defne, ladin, kocayemiş, katır tırnağı, ateş dikeni, erguvan, çeti vb. çoğunluğunu her dem yeşil makiler teşkil ettiği bu gümrah dokuya yer yer Belgrad ormanlarının uzantısını oluşturan yapraklı orman ağaçları hatırlatılırdı. Kağıthane ve Alibeyköy mesireleri III. Ahmet devrine kadar halkın ilgi gösterdiği birer dinlenme ve eğlence arenalarıydı. 1717’de Sadrazam İbrahim Paşa tarafından verilen bir kır şöleninden sonra, bir harikulade güzel vadi, III. Ahmet’in özel ilgisini çekmiştir.
- yüzyıl ortalarında yaşamış Evliya Çelebi’nin kaydettiğine nazaran, Kağıthane mesiresi Arap, Acem, Hint, Yemen ve Habeş yani Afrika ve Asya seyyahları arasında emsalsiz bir mesire yeriydi. Hatta bazı kimseler Kağıthane Deresi’ne giderek yüzerler idi. Tarihsel perspektif içinde Kağıthane bahçe ve mesirelerindeki regrasyon türleri, devrin toplumsal ve kültürel özelliklerini yansıtır.
Kağıthane, Sadabad ve diğer kasırların yapılması ve buranın gözde bir dinlenme yeri olmasından sonra hükümdar ve devlet büyüklerinin yeni sarayda başladıkları (Çırağan eğlenceleri), buraya aktarılmış oldu.
Kağıthane’deki Baruthane ise çok daha eskilere II. Bayezid döneminde kurulmuş; Kanuni döneminde kagire çevrilmiş ve üzeri kurşunla kaplanmıştır. Baruthane, I. İbrahim dönemine kadar üretimini sürdürmüştür.
1955 Nüfus sayımında nüfusu 3.084 olarak tespit edilen Kağıthane nüfusundaki büyük gelişme 1955 yılından sonra başlamıştır. 1 Mart 1963 tarihine kadar köy muhtarlığı ile yönetilmiş, mezbahanın kuzeybatısındaki Pırnala semtinde (Kemerburgaz yolu) üzerinde gelişmeler başlamıştır. 1953’te bir dernek kararıyla Çağlayan ve Hürriyet mahalleleri kurularak, 1934 yılında oluşan yangında evi yananlara dağıtılmıştır. Önce 45 haneyle başlayan yerleşme zamanla çoğalmış ve 1960 yılından önce İstanbul’da girişilen geniş çaptaki, imar hareketlerinden çeşitli yol kamulaştırılmaları nedeni ile Gültepe, Harmantepe, Çeliktepe ve Ortabayır semtlerinde İstanbul Mesken ve Planlama Genel Müdürlüğü tarafından halka yer verilmiş ve böylece bu mahallelerin nüvesi atılmıştır.
Kağıthane Belediye sınırları içinde yerleşme merkezde başlamışsa da burada fazla gelişme göstermeden Çağlayan, Çeliktepe ve devamı olan Sultan Selim sırtlarında yoğun bir şekilde yerleşmeler başlamıştır. Kağıthane ilçesi bugün 19 mahalleden ibarettir.
Bugün[değiştir | kaynağı değiştir]
Kağıthane’nin merkezi konumu, gerek dönüşüm ve diğer emlak projeleri gerekse metro, Kağıthane ve Dolmabahçe tünelleri, 3. köprü ve üç katlı tüp geçit gibi ulaştırma alanında yaşanan gelişmeler sayesinde ön plana çıkmaktadır.
Bugün ilçenin her mahallesinde çok sayıda konut ve ofis projesi hayata geçirilmektedir. Avrupa Yakası’nın gelişmiş bölgelerine halihazırda komşu olan Kağıthane, kuzeyde Cendere aksı-Seyrantepe üzerinden Ayazağa-Maslak ile; doğuda Levent ve Şişli ile; batıda Eyüp ve güneyde Beyoğlu-Taksim ile entegre olmaktadır.
İlçe, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin yeni binasına, özel üniversitelere ve okullara da ev sahipliği yapmaktadır.
Kağıthane’nin merkezinde Küçük Kemal Çocuk Sahnesi ile İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bünyesinde bulunan Şehir Tiyatroları Sadabad Sahnesi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra ilçe belediyesine ait kültür merkezleri de mevcuttur.
Politika[değiştir | kaynağı değiştir]
Yerel Seçimler[değiştir | kaynağı değiştir]
Kağıthane Belediye Başkanları ve Partileri[4]
Yıl Belediye Başkanı Parti Oy Oranı
1989 Mahmut Özdemir SHP %31,33
1992* Arif Calban RP %??,??
1994 Arif Calban RP %35,46
1999 Arif Calban FP %25,45
2004 Fazlı Kılıç AK PARTİ %50,68
2009 Fazlı Kılıç AK PARTİ %43,72
2014 Fazlı Kılıç AK PARTİ %51,33
Arif Calban yapılan ara seçimlerde belediye başkanı seçilmiştir.
Nüfus[değiştir | kaynağı değiştir]
İlçe nüfusunun büyük bir kısmını Anadolu’dan (daha çok Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu) İstanbul’a çalışmaya gelen insanlardan oluşmaktadır. İlçede hızlı bir yapılaşma görülmekle beraber, inşaata açık arazilerin sınır seviyesine yaklaşması nedeniyle 1960’lardan 2000’li yıllara kadar gözlenen büyük nüfus artış hızı 2000’lerden beri gerilemektedir.
Yıl Toplam
1990[5] 269.042
2000[6] 345.239
2007[7] 418.229
2008[8] 415.130
2009[9] 413.797
2010[10] 416.515
2011[11] 419.865
2012[12] 421.356
2013[13] 428.755
2014[14] 432.230
İdari durum[değiştir | kaynağı değiştir]
Kağıthane ilçesi İstanbul’un Şişli ilçesinin Merkez Bucağı’na bağlı köy statüsündeyken, 8 Temmuz 1987 Tarih ve 19507 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3392 sayılı Kanunla Şişli ilçesinden ayrılarak müstakil bir ilçe olarak kurulmuştur. 8 Ağustos 1988 tarihinde kaymakamlığın ve diğer resmi dairelerin kurulması ile hizmet vermeye başlamıştır. 26 Mart 1989 tarihinde yapılan mahalli idareler seçimleri ile belediye başkanlığı oluşturulmuştur.
Eğitim ve sağlık[değiştir | kaynağı değiştir]
Kağıthane ilçesinde 15 yaşın üzerindeki nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 88.35’tir.[15] İlçe sınırları içinde 6 okulöncesi eğitim kurumu, 49 ilköğretim okulu ve 15 ortaöğretim kurumu vardır.[16] Kağıthane Devlet Hastanesi ilçe sınırları içindeki tek hastanedir. Bunun dışında 22 sağlık ocağı ve 40 eczane bulunur.
Ulaşım[değiştir | kaynağı değiştir]
İstanbul Boğazı’nı Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleriyle aşan otoyollar, Kağıthane İlçesi topraklarından geçer. Bunlardan O-1 Otoyolu güneyde Şişli İlçesi’yle sınır oluşturur. O-2 Otoyolu ise Kağıthane ilçesinin kuzey kesiminde doğu-batı doğrultusunda izler. Okmeydanı ve Hasdal kavşakları arasında uzanan bir başka otoyol da O-1 ve O-2 otoyollarını birbirine bağlar.
2019 yılında tamamlanması planlanan üç katlı tüp geçit, Ümraniye Çamlık’tan gelerek Avrupa yakasında Kağıthane Hasdal Kavşağı’na bağlanacaktır.
Spor[değiştir | kaynağı değiştir]
Kağıthane’de Merkez’de bulunan Hasbahçe Spor Kompleksi’nin içerisinde futbol sahası, basketbol, voleybol sahaları ile güreş ve cirit sahaları vardır. Ayrıca ilçenin 6 ayrı noktasında açık alan spor sahaları mevcuttur. İlçe sınırları içerisinde 2 adet yüzme havuzu ve spor salonu vardır. İlçede 30’a yakın spor kulübü mevcuttur.
- Published in Bölgelerimiz
Kadıköy İlçesi moloz hattı
Kadıköy moloz hattı Kadıköy moloz taşıma Kadıköy moloz nakliyesi Kadıköy moloz atık toplama Kadıköy alo moloz hattı,Kadıköy, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda yer alan ilçesi. Anadolu Yakası’nın güney batısında bulunan Kadıköy, batı ve güneyde Marmara Denizi, kuzeyde Üsküdar, kuzeydoğuda Ataşehir ve doğuda Maltepe ilçeleriyle çevrilidir.İlçenin eski adı olan Kalkedonya’nın körlerin yeri anlamına geldiği sanılmaktadır. İstanbul’un kuruluşuyla ilgili mitte bu isim yer almaktadır. Yer değiştiren bir kavim yeni yerleşimlerine nasıl ulaşacaklarını öğrenmek için bir kahine danışır. Kahin kavimdekilere körlerin ülkesinin karşısına yerleşmelerini söyler. Bu günkü İstanbul’a ulaşan kavim bulundukları taraf boş iken karşı kıyıda bir yerleşim olduğunu farkeder. Bulundukları yerin avantaj ve güzelliklerini farkedemeyen karşı kıyıdaki insanların ancak kör olabileceklerini iddia edip İstanbul’a yerleşirler. Böylece bugünkü Kadıköy yöresindeki yerleşim körlerin yeri anlamındaki Kalkedon adını alır. İstanbul’un fethinden sonra Kalkedonya’nın yönetimi, II. Mehmed tarafından İstanbul kadısı Hızır Bey’e verildiği için, yerleşmenin Kadıköyü adını aldığı sanılmaktadır.
İlçe sınırları içinde Göztepe (235 m) gibi önemli yükseltiler olmasına karşın, Kayış Dağı ve Çamlıca eteklerinden Marmara Denizi’ne doğru uzanan hafif dalgalı düzlükler ve taşlı eğimler tüm araziye hakimdir. Bu oldukça düz arazi üzerinde Fikirtepe, Acıbadem, Altıyol, Küçük Moda (Cevizlik) ve Koşuyolu öbür önemli tepe noktalarını oluşturmaktadır. Haydarpaşa ve Kalamış koyları ile Moda ve Fenerbahçe burunlarının yer aldığı hareketli bir kıyı çizgisi yer almaktadır. Fenerbahçe Burnu ile Bostancı arasında sahil şeridi fazla girintili çıkıntılı olmayan oldukça düz bir çizgiye sahiptir. Ancak sahil şeridi yapılan dolgularla doğal özelliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Bugün Kadıköy sınırları içinde halen doğal görünümünü koruyabilmiş kıyı parçalarına Fenerbahçe Burnu’nda çok sınırlı olarak rastlamak mümkündür. Kadıköy’ün başlıca akarsuları Kuşdili Deresi (Kurbağalıdere), Çamaşırcı Deresi (Bostancı Deresi), Turşucu Deresi ve Seyit Ahmet Deresi’dir.
Dosya:İstanbul – Kadıköy – Şubat 2013.ogv
Bir Şehir Hatları vapuru Kadıköy İskelesine yaklaşırken (Şubat 2013)
Tarihi[değiştir | kaynağı değiştir]
Fetih Öncesi Devir[değiştir | kaynağı değiştir]
Kadıköy’ün kuruluşu İstanbul’un kuruluşundan çok eski yıllara dayanır. Fikirtepe’de 1942 ile 1952 yılları arasında yapılan kazılarda MÖ 3000 yıllarına ait aletler ve insan iskeletleri bulunmuştur. Ayrıca balık, köpek, koyun, keçi kemiklerine rastlanmıştır. Bulunan araçlar arasında taştan çekiç, kemik, keramik, taş ağırşakları, bronz eserler, inci taneleri, firuze taşından eserler de vardır. Moda Burnu’nda Kalkedon kentinde Fenikelilerden kalma kandiller, vazo kırıkları, öküz heykeli, pişirilmiş balçıktan sakallı erkek başı, Kalkedonya Kitabesi’nin yazıldığı bronz levha bulunmuştur.
Fikirtepe’deki Karhadon, Moda Burunu’ndaki Kalkedon kentleri, Fenikelilerin Karadeniz kıyılarında kurdukları kentlere hareket ermek için durma, gereksinimlerini tamamlama merkeziydi.
İyonya’dan (Anadolu’nun Ege Denizi kıyılarından) gelen ve Yunanistan’a inen Akaların bir kolu MÖ 675 yıllarında Fikirtepe ve Moda’daki iki Fenike kentini aldı. Bugün Bahariye, Mühürdar, Moda semtlerinin bulunduğu yerlere yerleştiler. Kalkedon şehrini genişlettiler. Kısa süre içinde İzmit’e kadar olan bölgeyi el geçirdiler. Buralarda Kalkedon Devleti’ni kurdular. Anadolu’nun içlerinden gelenleri bu topraklara yerleştirdiler. Başkent Kalkedon (Kadıköy) oldu. Ülkenin adına Kalkedonya deniyordu. Kalkedonyalılar savaşçı ve uygarlıkta ileriydiler.
Kalkedonyalılar bugünkü Haliç’in Unkapanı’yla Eyüp arasında oturan Traklarla, Fenike kentleriyle, İzmit’teki Bitinyalılarla, Bergama Devleti’yle ticaret yaparlardı.
Haydarpaşa Deresi’nin düzlüklerinde hipodromları, tapınakları vardı. MÖ V. yüzyılda Kral Periyut, “talen” adı verilen madeni paralar çıkardı. Kalkedonyalılar şehrin savunmasını da düşünmüşlerdi. Perslerden, Bitinyalılardan, Gotlardan korunmak için Haydarpaşa çayırıyla Kuşdili çayırı arasında bir hisar yapmışlardı. Sonradan doğudan ve batıdan gelenler buradaki surları ve eserleri yıktılar.
Kalkedonyalılar cam eşya, altından küpe, yüzük gibi süs eşyası yapmasını ve mermeri işlemesini iyi biliyorlardı. Kentlerinin kapısına “Khalkedon” yazılı kitabeler asarlardı.
MÖ 658 yıllarında Yunanistan’ın Korent kanalı dolaylarından kurtulmak, daha verimli topraklarda yaşamak için kendilerine yeni bir yurt aradılar. Delf Tapınağı’nın kâhini, Megara Kralı Vizas’a “Körler ülkesinin karşısındaki yerler size yurt olacak” dedi.
Kral Vizas halkıyla birlikte yurt aramaya çıktı. MÖ 650 yılında Sarayburnu’na geldi. Sarayburnu’ndan etrafına bakınca buranın güzelliğine şaştı. Kalkedonyalıların bu kadar güzel, bu kadar yaşamaya elverişli yeri göremeyip boş bıraktıklarına göre kör olması gerektiğini düşündü ve kâhinin dediği, körler ülkesinin karşısındaki yer burasıdır diye Sarayburnu’nda konakladı. MÖ 608’le 600 yılları arasında Sarayburnu’nda kendi adını verdiği “Bizans” şehrini kurdu.
Pers Kralı Dârâ (Darius) İskitlerle savaşa giderken Kalkedonya’yı da aldı. Bunun üzerine Kalkedonyalılar Bizanslılarla birlik olarak Dârâ’ya karşı savaştılar. Dârâ, Kalkedonyalıların evlerini, tapınaklarını, kentlerini yaktı, yıktı. Dârâ, Fenikelilerle birlik oldu. Kalkedonyalılar önce İyonlarla, sonra Bizanslılarla birleşip yeniden savaşa tutuştular. Kalkedonyalılar savaş alanını bırakıp kaçtı. Fenikeliler donanmalarıyla Bizanslılara saldırdı, Kalkedonya’yı yakıp yıkarak ele geçirdiler.
Kalkedonya Perslerin eline geçmişti. Makedonya Kralı İskender, Persleri yenip Pers kentleriyle birlikte Kalkedonya’yı da aldı.
MÖ 281 yılında Bitinyalılar Marmara kıyılarındaki kentlerin çoğunu ellerine geçirdiler. Kalkedonya’yı da aldılar. Kalkedonya bir ara özgür kalmışsa da çok geçmeden Romalıların yönetimine girdi. Makedonya Savaşı sırasında Kalkedonyalılarla Romalılar anlaştılar. Romalılar Kalkedonyalılara savaş gemileri göndererek askeri yardım yaptılar.
Kalkedonya 561 yılının 21 Mart’ında Arapların saldırısına uğradı, 667 yılında Araplar yeniden İstanbul kıyılarında görüldüler. Kıyı kentlerinden birçok tutsak alıp ülkelerine döndüler.
Haçlı savaşlarında da Haçlı orduları birkaç kez Kalkedonya’yı çiğnediler.
781 yılında Abbasi Devleti Halifesi Harun Reşit’in komutanlarından Malatyalı Battal Gazi Kalkedonya’yı aldı. Bu tarihten sonra Kalkedonya adı yerine Gaziköy adı kullanılmaya başlandı.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1080 yılında Kalkedonya’yı Anadolu Selçuklu Devleti’ne kattı. Fakat bir süre sonra son kez Bizanslıların eline geçti. 1096 yılında Haçlı orduları Kalkedonya’dan Asya’ya geçtiler. Daha sonra dördüncü Haçlı orduları 1204’te Kalkedonya’yı İstanbul’la birlikte işgal ettiler. Yakıp yıktılar, yağmaladılar, anıtlardaki değerli madenleri söktüler.
Kalkedon Kentinin Yapıları ve Tarihi[3][değiştir | kaynağı değiştir]
Antik kaynaklara göre Khalkedon şehrinin dört limanı vardı. Biri bugünkü Kadıköy Meydanı’ndaki, ikincisi Fenerbahçe Burnu’ndaki Hiera Limanı, üçüncüsü Fenerbahçe burnunun kuzey tarafındaki Eutropo, dördüncüsü Kurbağalıdere çevresinden Kalamış Koyu’na doğru olan kısımda yer alır. Ayrıca şehre ait tiyatro, hipodrom, Constanius Sarayı, Ayai Eufemiave, Ayaios Yeoryios kiliseleri ile çeşitli yapıların varlığı bilinse de bugüne yerüstünde herhangi bir kalıntıya ulaşmamıştı. Ancak Altıyol civarı ile 1970’li yıllarda Osmanağa Camii yakınlarında yapılan çeşitli inşaat kazılarında pişmiş toprak ve mermerden su künkleri ile sur duvarlarına rastlanmıştı. Bazı altyapı ve inşaat çalışmaları sırasında rastlanan arkeolojik kalıntılar nedeni ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri az sayıda kurtarma kazısı yaptı. Bu kazılardan M.Ö. 6. yüzyıl (Arkaik Dönem) ile Roma Dönemi’ne (M.Ö 1-M.S.4. yüzyıl) tarihlenen birçok eser ortaya çıkartılmıştı ve bunlardan bir bölümü hâlen müzenin ‘Çağlar Boyu İstanbul’ sergi salonunda sergileniyor. 1987 yılında Altıyol’da Arkeoloji Müzeleri’nin yapmış olduğu kurtarma kazısı sırasında 6 adet lahit ile birlikte bir podyum ile çok sayıda depo ve mutfak kapları da bulunmuştu.
Arkeologlar Derneği’nin 2013 yılında hazırladığı raporda Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın bulunduğu alan SİT Alanı ilân edilerek kurtarma kazıları yapılması isteniyor. Raporda, “Tarih sahnesinde önemli bir yeri olan Khalkedon antik kentinde sistemli hiçbir araştırma maalesef yapılmamıştır. Antik kent içerisinde yapılan hiçbir inşai faaliyet denetim altında yapılmamıştır. Çok az sayıda ihbarın sonucunda yapılan kazılar dışında herhangi bir kazı çalışması gerçekleştirilmemiştir. Çok büyük bir kısmı tahrip olan kentte en azından bugünden itibaren denetimli inşaat faaliyetleri yürütülmesi sağlanıp kent ile ilgili bilgiler toplanmalıdır. Antik Khalkedon’un sınırları tam olarak belirlenip III. derece arkeolojik sit ilan edilerek inşaai faaliyetlerin denetim altında yapılması sağlanmalıdır.” deniyor.
Stat, eski haritalara göre antik Khalkedon kentinin tam kalbinde yer alıyordu. Antik kente ait saray, tapınak ve hipodrom kalıntıları da bu bölgedeydi. Kadıköy’deki yerleşmenin başlangıcını oluşturan tarihsel çekirdek Haydarpaşa Koyu ile Moda Burnu’nun oluşturduğu alanda yer alır. Bugün bu alan Kadıköy çarşısı, Yeldeğirmeni ve Moda gibi tarihi yerleşme alanlarını da içeren Rasim Paşa, Osman Ağa ve Cafer Ağa mahallelerinden oluşuyor. MÖ 1000 yılları civarında Fenikeliler tarafından Fikirtepe’de çeşitli kaynaklardan ‘Harhadon’ adı ile anılan bir ticaret kolonisi oluşturulduğu da biliniyor.
Arkeologlar Derneği raporunda bölge şöyle tarif ediliyor: “Bu dönemde Kuşdili Deresi bir haliç şeklindedir ve kıyı çizgisi de bugüne göre içeride kalan Fikirtepe – Hasanpaşa arasına kadar uzanır. Daha sonra bu yerleşmenin karşısında Moda Burnu ile Yoğurtçu arasında ‘Khalkedon’ (Bakır Ülkesi) adıyla ikinci bir yerleşme daha oluşur. Bilicilik merkezi Apollon Tapınağı ile ün salan Khalkedon’un merkezini oluşturan yer, bugün Kalamış ve Haydarpaşa koylarının arasındaki tepelik burun üzerinde yer alır, yerleşmenin surları bugün Altıyol, Sakızağacı, Mühürdar, Söğütlüçeşme arasında, kabaca dikdörtgen oluşturacak şekilde uzandığı düşünülmektedir. Muhtemelen Altıyol civarında bir kapı vardı ve şehrin Kalamış Koyu’na bakan kesiminde de mezarlıklar bulunmaktadır.”
Osmanlı Devrinde Kadıköy[değiştir | kaynağı değiştir]
Fenerbahçe Feneri
Kadıköy 1353 yılında Orhan Bey zamanında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Fatih Sultan Mehmet 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u aldığı sırada Kadıköy’ün yönetimini İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi’ye verdi. Bu tarihten sonra da ilçe Kadıköy adıyla anıldı. Kadı Hızır Bey zamanında ilçede sekiz yüz ev vardı. Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, onun yaşamış olduğu on yedinci yüzyılda Kadıköy’ün bir Müslüman mahallesi, yedi Rum mahallesi, altı yüz bağı bulunduğu, yeldeğirmenlerinin işlemekte olduğu yazılıdır. Merdiven Köyünde Şahkulu ve Göztepe’de Gözcübaba isimli Bektaşi Tekkeleri bulunmaktadır. 18inci yüzyıldan itibaren kent genişledi, yazlık semtler oluştu. Tanzimat devrinde Kızıltoprak, II. Abdülhamit zamanında Fenerbahçe semtleri yerleşme alanı oldu, yeni köşklerle, binalarla süslendi.Tanzimat Devrinde belediye işleri İstanbul Şehir Emaneti’ne bağlıydı. 1869’da Kadıköy, Üsküdar Sancağı’na bağlandı.
I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenilince 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca 13 Kasım 1918’de İstanbul ve Kadıköy’e İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikan askerleri girdi. İlçenin çeşitli yerlerine kendi askeri karakollarını kurdular. Yabancılar yönetimi ellerine aldılar. Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ve Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması üzerine beş yıl kadar süren işgal günleri sona erdi. İstanbul’la birlikte Kadıköy de 6 Ekim 1923’te Kurtuluş Gününün sevincini yaşadı.
Cumhuriyet Devri ve Günümüzde Kadıköy[değiştir | kaynağı değiştir]
Bu maddedeki bazı bilgilerin kaynağı belirtilmemiştir. Ayrıntılar için maddenin tartışma sayfasına bakabilirsiniz. Maddeye uygun biçimde kaynaklar ekleyerek Vikipedi’ye katkıda bulunabilirsiniz.
Kadıköy Rıhtım Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı
1869’dan 1930’a kadar Üsküdar Sancağı’na bağlı olan Kadıköy, 23 Mart 1930’da ilçe yapıldı. Kadıköy ilçesi’nin eskiden iki bucağı vardı. Erenköy ve Kızıltoprak bucaklarına daha sonra Merkez Bucağı da eklendi. Daha önce İstanbul Belediyesi’ne bağlı bir şube olan Kadıköy Belediyesi, 1984’te yapılan bir düzenlemeyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı bir ilçe belediyesi durumuna getirilmiştir.[kaynak belirtilmeli]
Kadıköy’de çeşitli yılbaşı süslemeleri
İlçe sınırları içindeki Bahariye, Mühürdar, Moda, Göztepe, Erenköy ve Bostancı’da 1950’lere değin zenginlerin oturduğu bahçeli köşkler çoğunluktaydı. Ancak bunlar çok seyrek bir yerleşim dokusu oluşturuyordu. 1930’larda Kadıköy’le Bostancı arasında yeni yapılar belirdi. Eskiden yoğun bir bitki örtüsüyle kaplı olan bu kesimdeki Bağdat Caddesi ile demiryolu boyunca bahçe içinde iki katlı villalar inşa edilmeye başladı. 1950’lerden itibaren Kadıköy yıldan yıla büyük gelişmeler gösterdi, nüfusu arttı. Artan nüfus, merkezden yazlıklara doğru yayılmaya başladı. Böylece 1960’ların sonlarından itibaren Göztepe, Erenköy, Caddebostan, Fenerbahçe, Suadiye ve Bostancı gibi semtler gün geçtikçe yazlık niteliğini yitirmeye ve kentleşmeye başladı. 1950’lerde iki yanında sanayi tesislerinin kurulmaya başladığı Ankara Asfaltı’nın (D 100 Karayolu) çevresinde gecekondu mahalleleri oluştu. Kurtköy-Pendik-Kartal yöresinin sanayi alanı olarak belirlenmesi, ülkenin çeşitli kesimlerinden İstanbul’a göç edenler için Kadıköy ile çevresini çekici bir yerleşme yeri durumuna getirdi. 1965’te Kat Mülkiyeti Kanunu’nun çıkarılması, 1972’de de imar planının yapılması bu kesimde yoğun bir apartmanlaşma faaliyetine yol açtı. Bağdat Caddesi ve demiryolunun iki tarafındaki köşk ve villaların yemyeşil birer park görünümündeki bahçeleri parselasyona uğrayarak apartman arsalarına dönüştü.[kaynak belirtilmeli]
1973’te Boğaziçi Köprüsü’nün açılması, kentin iki yakası arasındaki ilişkiyi güçlendirerek nüfus dengesinde Kadıköy’ün ağırlık kazanmasına yol açtı. İstanbul kentinin iki yakası arasındaki ulaşımı kolaylaştırınca Kadıköy İlçesi’nde yeni yerleşime açılan alanlarda yapılan seyrek düzenli apartmanlarda oturmak çekici hale geldi. 1984’ten sonra Kadıköy-Pendik arasında açılan sahilyolu, kıyı kesimindeki son boş alanlarında tükenmesine yol açtı. İlçenin kuzeyindeki Küçükbakkalköy 1980’lere kadar kırsal nüfus yapısını korudu.[kaynak belirtilmeli]
1990’lı yıllardan itibaren ilçenin D 100 Karayolu’nun kuzeyindeki alanlarında Emlak Bankası’nın iştirakiyle ortaya çıkan Ataşehir blokları zamanla genişleyerek çevresindeki yapılaşmayı da kapsayan bir bölgenin adı oldu. 2009’da D 100 Karayolu’nun kuzeyindeki 7 mahalle Ataşehir adını alarak Kadıköy’den ayrıldı.
- Published in Bölgelerimiz
Güngören İlçesi moloz hattı
Güngören moloz hattı Güngören moloz taşıma Güngören moloz nakliyesi Güngören moloz atık toplama Güngören alo moloz hattı,Güngören, İstanbul’un bir ilçesidir. İlin batı yarısında Çatalca Yarımadası’nda yer alır; İstanbul’un Adalar ve Eminönü’den sonra alan bakımından en küçük üçüncü ilçesidir. 3 Haziran 1992’de ilçe olan Güngören, doğuda Zeytinburnu, Esenler güneyde Bakırköy, batıda Bahçelievler ilçelerine komşudur. 11 mahalleden oluşan ilçeye bağlı kırsal yerleşme yoktur.27 Temmuz 2008 tarihinde ilçede meydana gelen iki bombalı saldırının ardından 17 kişi hayatını kaybederken, 154 kişide yaralandı. Saldırılarda kullanılan bombaların önce RDX (plastik patlayıcı) olduğu yönünde açıklamalar yapıldıysa da, olaylarda TNT (dinamit lokumu) kullanıldığı tespit edilmiştir.[4] Bu patlamaların ardından PKK’dan kuşkulanılmış[5], Kongra-Gel saldırıların PKK tarafından yapılmadığını iddia etmiştir.[6] DTP’liler bu olayların arkasında Ergenekon’un olduğunu açıklamıştır.[7] Saldırıların kim veya kimler tarafından yapıldığı konusunda çalışmalar devam etmektedir.
1992 yılında Güngören’in Bakırköy’den ayrılmasıyla Yahya Baş ara seçimlerde belediye başkanı seçilmiştir.
Spor[değiştir | kaynağı değiştir]
İstanbul Güngörenspor 1. Lig’de de mücadele eden bir klübdür. İstanbul Güngörenspor ilçenin futboldaki en başarılı kulübüdür. Bunun dışında Güngörenspor, Haznedarspor, Tozkoparanspor, Güneştepespor gibi semtlere ait amatör futbol kulüpleri de bulunmaktadır.
Nüfus[değiştir | kaynağı değiştir]
Güngören İlçesi’nin bugünkü sınırları içindeki yerleşme alanlarının nüfuslanması, İstanbul kentsel alanının gelişmesiyle uygunluk göstermektedir.1935’te 259 olan nüfus, 1960’tan hızla yükselmeye başlamıştır.Hızlı artışta yönetsel değişikliklerle belediye örgütünün kurulması büyük çapta etkili olmuştur. Bunun sonucunda nüfus 1970’te 20,000’i, 1985’te 115,000’i ve 1990’da 180,000’i aşmıştır.2000’de 271,000 olan Güngören nüfusu 2007 yılı itibariyle 318,545’tir.
- Published in Bölgelerimiz
Gaziosmanpaşa İlçesi moloz hattı
Gaziosmanpaşa moloz hattı Gaziosmanpaşa moloz taşıma Gaziosmanpaşa moloz nakliyesi Gaziosmanpaşa moloz atık toplama Gaziosmanpaşa alo moloz hattı,Gaziosmanpaşa, İstanbul’un bir ilçesidir. İstanbul’un geç dönem yerleşimlerinden olan ve daha önce Taşlıtarla ve Küçükköy mevkii olarak bilinen Gaziosmanpaşa, 1950’li yıllardan sonra gelişmiş, 1963 yılında da ilçe yapılmıştır. Gaziosmanpaşa’nın merkezine eskiden Taşlıtarla denirdi. Gaziosmanpaşa ilçesi Bayrampaşa, Esenler, Eyüp ve Sultangazi ilçeleri ile komşudur.
Nüfusun artmasıyla trafik sorunu da artmaktadır. Topkapı-Habipler tramvay hattının açılmasıyla modern bir ulaşıma da sahip olmuştur. Bu yüzden en fazla göç alan ilçe konumuna gelmiştir.
Gaziosmanpaşa’da 16 mahalle vardır. 1985: 291.714 nüfus (km²’ye 1.790 kişi), 1997: 570.943 nüfus (km²’ye 3.900 kişi).2008 yılında çıkarılan yeni yasa çerçevesinde Arnavutköy ve Sultangazi ilçe statüsü kazanmıştır.Bu iki ilçenin kurulmasıyla Gaziosmanpaşa’nın nüfusu 1,013,048(2007)’dan 461,230(2009)’e düşmüş ve “Türkiye’nin en kalabalık ilçesi” unvanını kaybetmiştir.
1990 Genel Nüfus Sayımı’na göre ilçe merkezinin genç bir nüfusa sahip olduğu belirlenmiştir; 20 yaşın altındaki nüfus toplam nüfusun yarısına yakındır. Yine aynı sayıma göre, ilçe merkezinde 6 yaşın üzerindeki okuryazarlık oranının %88,1 olduğu görülmüştür. İlçe merkezinde okuma yazma bilenlerden %81,3’ü bir öğrenim kurumundan mezun olmuştur. Bunlardan %75,7’si ilkokulu, %12,9’u ortaokul ve dengi okulları, %9,2’si lise ve dengi okulları ve %2,2’si yüksek öğrenim kurumlarını bitirmiştir.
Gaziosmanpaşa ilçe merkezinde iktisaden faal nüfus 12 ve daha yukarı yaştaki nüfusun %48,4’ünü oluşturmaktadır. Bu, 12 yaş üzerindeki nüfusun yaklaşık yarısının faal olarak ekonomik hayata katıldığını, diğer yarısının ise ekonomik açıdan faal olmadığını ortaya çıkmaktadır. İktisaden faal olmayan nüfusun büyük kısmını ev kadınları oluşturmaktadır.
İlçedeki Gazi Osman Paşa heykeli.
Gaziosmanpaşa ilçe alanı eskiden Eyüp ve Çatalca ilçelerinin sınırları içindeydi. Bugün ilçe merkezinin bulunduğu güneydoğudaki topraklar 1950’lere kadar boştu. Eyüp ilçe sınırları içindeki bu topraklar kıraç ve taşlı olduğundan halk arasında Taşlıtarla olarak adlandırılırdı.
1950’den önce burada hayvancılıkla uğraşanların kurduğu ağıllarla birkaç atölye tipi imalathane vardı. 1952 yılında Balkan göçmenlerine devletin yaptırdığı evlerle başlayan Taşlıtarla serüveni, 1960’lı yıllardan itibaren sanayinin Rami ve Eyüp’e kaymasıyla büyük bir ivme kazandı ve bugün ortaya 1 milyon kişinin yaşadığı dev Gaziosmanpaşa ilçesi çıktı. Bir bakıma Taşlıtarla, Gaziosmanpaşa ilçesinin çekirdeği sayılmaktadır. Yakın zamana kadar kentin varoşu olan Taşlıtarla bugün dev gökdelenleri alışveriş merkezleri, bilgisayarlı okulları ve eğlence merkezleriyle modern bir görünüm kazandı.
Taşlıtarla 1958’e kadar Eyüp’ün Rami Bucağı’na bağlı olan Küçükköy’ün bir mahallesiydi. 1962’de yapılan bir araştırmaya göre Taşlıtarla’daki 18 bin gecekonduda yaklaşık 90 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Nüfusun hızla artmasına bağlı olarak Eyüp İlçesi’nde kurulan Göktepe Bucağı’nın merkezi durumundaki Taşlıtarla, 1963’te bucak çevresindeki alanlarda oluşturulan Gaziosmanpaşa İlçesinin merkezi oldu ve bundan sonra Gaziosmanpaşa adıyla anılmaya başladı.
Gaziosmanpaşa ilçesine Rami Bucağı’nın ve Çatalca ilçesine bağlı Hadımköy Bucağı’nın bazı köyleri katılmıştır. 1970’den önce Çatalca’nın Tayakadın Köyü 1990 öncesinde yine Çatalca’nın kırsal bir yerleşmesi olan Yeniköy de bağlanınca Gaziosmanpaşa İlçesi bugünkü sınırlarına kavuşmuştur.
Gaziosmanpaşa’nın kentsel gelişmesini en iyi ilçenin nüfus gelişmesi göstermektedir. Dünyanın çok az yerinde görülebilecek bir kentleşme sonucunda Gaziosmanpaşa’nın nüfusu 1935-1997 yılları arasındaki 60 yılda olağanüstü büyümüş, tam 165 misli artmıştır. İlçe nüfusu 1935’de 3847 iken 635.000 olmuştur.
1935’teki sayıma göre, bu alandaki nüfusun tamamı kırsal yerleşmelerde yaşıyordu. Sonraki yıllarda İstanbul’un birçok bölümünde görüldüğü gibi Gaziosmanpaşa’da da kentleşme hız kazandı. Gaziosmanpaşa İlçesinde İstanbul’a yakın olan yerler daha hızlı kalabalıklaşmış ve kent niteliği kazanarak İstanbul kentsel alanına katılmıştır.
Kurulduğu günden bu yana her dönem kamuoyunun dikkatini çeken ilçe, son yıllarda artan nüfusuyla İstanbul’un en büyük birinci, Türkiye’nin en büyük ikinci ilçesi olma hüviyetini kazandı.
Gecekondulaşmanın yoğun olduğu ilçelerden sayılan Gaziosmanpaşa, son yıllarda özellikle de Belediyenin altyapı, ulaşım ve peyzaj çalışmaları ile her geçen gün gelişme trendini arttıran bir yapıya kavuşturulmuştur. İlçenin kaderini iyi yönde etkileyen bu hizmetler büyük yatırımcıları bu bölgeye sevk etmiş ve Gaziosmanpaşa da İstanbul’un kentli unsurlarını taşır hale gelmeye başlamıştır.
- Published in Bölgelerimiz
Fatih İlçesi moloz hattı
Fatih moloz hattı Fatih moloz taşıma Fatih moloz nakliyesi Fatih moloz atık toplama Fatih alo moloz hattı,Fatih, Tarihi yarımada (Suriçi) denen İstanbul şehrinin kurulduğu ve geliştiği bölgenin tamamını kaplayan ve İstanbul’un merkezi sayılan ilçe. Güneybatıdan Zeytinburnu, kuzeybatıdan Eyüp ilçeleri ile kuzeyden Haliç, doğudan İstanbul Boğazı ve güneyden Marmara Denizi ile çevrilidir.
Fatih İlçesi, 1928’den 2008’e kadar Eminönü’yle beraber Tarihi Yarımadadaki iki ilçeden biri olmuştur. 2008’de Eminönü İlçesi’nin varlığının ortadan kaldırıp Fatih İlçesi’ne katılmasından beri tüm Tarihi yarımada üzerindeki tek ilçe haline gelmiştir. Kırsal yerleşimi olmayan ve 15.62 km²’lik (1562 hektar) bir alanı kaplayan Fatih İlçesi 57 mahalleden oluşmaktadır.
Fatih ilçesinin havadan kısmen görünümü, ortada Süleymaniye Camii ve Beyazıt Kulesi (Ekim 2014)
İçindekiler
Konstantinopolis 1453’te Osmanlılar tarafından fethedildiğinde Ortodoks Patrikhanesi, Ayasofya’nın hemen yanında yer almaktaydı. Patrikhane fethi izleyen günlerde önce Havariyun Kilisesi’ne daha sonra da Fener’e taşındı.
Fatih Sultan Mehmet fethin onuncu yılında yıktırdığı Havariyun Kilisesi’nin yerine kendi adıyla anılan büyük bir külliye yaptırdı. Fatih Külliyesi’nin çevresinde zamanla bir Müslüman mahallesi ortaya çıktı. Külliyenin adıyla anılmaya başlayan bu mahalle hızla klasik bir Osmanlı-Türk şehri halini almış, Fatih semtine ve ilçesine adını vermiştir.
Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: İstanbul’un tarihi
Coğrafi durumu[değiştir | kaynağı değiştir]
Fatih İlçesi, kuzeybatıda Eyüp ilçesi, kuzeyde Haliç, güneyde Marmara Denizi, batıda Zeytinburnu ilçesiyle komşudur. İlçenin yüzölçümü 15.62 km²’dir (1562 hektar). İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 60 m’dir. Tarım arazisi yoktur. Tarihi Yarımada 7 tepe üzerine kurulmuştur, şiirlere konu olan İstanbul’un yedi tepesi, Fatih sınırları içinde kalır.
Fatih’in sınırlarını tarihi surlar ile Haliç ve Marmara Denizi belirler. Haliç Ayvansaray’dan Yedikule’ye kadar uzanan surların bir bölümü tamir görmüştür ve Fatih’i Eyüp ve Zeytinburnu ilçelerinden ayırır. Haliç ve Marmara kıyılarındaki deniz surları büyük ölçüde tahrip olduğu için günümüze kadar ulaşamamıştır. Kıyılarının toplam uzunluğu 14 km’dir.
Fatih İlçesi’nin nüfus gelişimi İstanbul’un diğer ilçelerinden farklı olmuştur. Eski Eminönü İlçesinde 1960’lerda başlayan nüfustaki gerileme 1990’lı yıllarda da eski Fatih İlçesinde başlamıştır. Bugün de ilçe nüfusu gerilemektedir. Bunun başlıca nedenleri gelişim alanlarının darlaşması, ekonomik olanakları gelişenlerin başka ilçelere taşınması ve önemli bölgelerin konut alanı olmaktan çıkıp iş alanı niteliği kazanmasıdır.
İdari yapı[değiştir | kaynağı değiştir]
İlçenin tümü İstanbul kentinin tarihsel çekirdeği olan suriçinde yer alır. 1928’de İstanbul İli Merkez İlçesi Eminönü ve Fatih ilçeleri kurularak ikiye bölündü. Fatih ve Eminönü ilçeleri 1984’e değin İstanbul Belediyesi’ne bağlı bir şubeyken, yapılan bir düzenlemeyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ilçe belediyeleri durumuna getirildiler. 29 Mart 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5757 sayılı kanunla, Tarihi Yarımada’nın iki ilçesi (Fatih ve Eminönü), “Fatih” adı altında tek bir ilçeye dönüştürülmüştür.
Mahalleler[değiştir | kaynağı değiştir]
Fatih İlçesi bugün 57 mahalleden oluşmaktadır:
Aksaray
Akşemsettin
Alemdar
Ali Kuşçu
Atikali
Ayvansaray
Balabanağa
Balat
Beyazıt
Binbirdirek
Cankurtaran
Cerrahpaşa
Cibali
Demirtaş
Derviş Ali
Eminsinan
Hacıkadın
Haseki Sultan
Hırkai Şerif
Hobyar
Hoca Gıyasettin
Hocapaşa
İskenderpaşa
Kalenderhane
Karagümrük
Katip Kasım
Kemalpaşa
Küçükayasofya
Kocamustafapaşa
Mercan
Mesihpaşa
Mevlanakapı
Mimar Hayrettin
Mimar Kemalettin
Molla Fenari
Molla Gürani
Molla Hüsrev
Muhsinehatun
Nişanca
Rüstempaşa
Saraç İshak
Sarıdemir
Seyyid Ömer
Silivrikapı
Sultanahmet
Sururi
Süleymaniye
Sümbülefendi
Şehremini
Şehsuvarbey
Tahtakale
Tayahatun
Topkapı
Yavuzsinan
Yavuz Sultan Selim
Yedikule
Zeyrek
Marmaray kazıları neticesinde 8500 yıllık bir tarihe sahip olduğu anlaşılan[17] İstanbul şehrinin en eski yerleşim alanlarından biri olan Fatih İlçesi, tarihsel yapılar açısından oldukça zengindir. Tarihi Yarımada Fatih, Roma İmparatorluğu’nun en önemli merkezlerinden biri olma özelliğine sahip bir yer olmasının yanında 1058 yıl Bizans’a, 469 yıl Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmıştır. Bu özelliği dolayısıyla Tarihi Yarımada’da bu üç önemli medeniyete ait çok önemli eserleri bir arada görmek mümkündür. Tarihi yarımada, üzerinde yer alan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalma eserlerle adeta bir açık hava müzesi görünümündedir.
Ana madde: İstanbul Surları
İstanbul’un çevresinde bulunan, Bizans zamanında yapılmış şehir duvarlarıdır. İstanbul’un etrafını çeviren surlar tarihte 5. yüzyıldan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir. Son yapımı MS 408’den sonradır. II. Theodosius (408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu’ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray’a bu taraftan, ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule’ye, Yedikule’den Topkapı’ya, Topkapı’dan Ayvansaray’a uzanıyordu.
Fatih ilçesi bugün yalnızca kuzey ve batıdan tarihi surlarla çevrilidir. Haliç kıyısındaki Ayvansaray’dan Marmara kıyısındaki Yedikule’ye kadar uzanan bir bölümü tamir gören bu surlar Fatih İlçesini Eyüp ve Zeytinburnu ilçelerinden ayırır. Haliç ve Marmara kıyılarındaki deniz surları büyük ölçüde tahrip olduğu, zarar gördüğü için günümüze kadar ulaşmamıştır.
Ana madde: Ayasofya
Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 – 537 yılları arasında İstanbul’un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından alınmasıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür ve günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.[18][19] Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.
Topkapı Sarayı
Ana madde: Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış,Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m²’lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m²’dir.[20]
Sultan Ahmet Camii
Ana madde: Sultan Ahmet Camii
1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul’daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Cami Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de gene mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca “Mavi Cami (Blue Mosque)” olarak adlandırılır. Ayasofya’nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul’un ana camii konumuna ulaşmıştır.
Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
Ana madde: Mısır Çarşısı
Eminönü’nde Yeni Camii’nin arkasında ve Çiçek Pazarı’nın yanındadır. İstanbul’un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı, 1660 yılında Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Kazım Ağa’dır. Çarşı son olarak 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilmiştir.
Camiiler[değiştir | kaynağı değiştir]
Fatih İlçesindeki en önemli dini anıtsal yapılardan biri olan Fatih Camii yine Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Fatih camii bu bölgedeki en fazla ziyaret edilen cami durumundadır. Fatih Camii’nin Osmanlı Tarihi açısından bir diğer önemi de açılan ilk medreselerin bu camiinin bünyesinde olmasıdır. Şu anda hala bu medreseler üniversite öğrencileri tarafından kullanılmaktadır. Tarihi değere sahip Zeyrek Camii kiliseden camiye çevrilmiştir. İskender Paşa Camii, Hırka-i Şerif Camii, Vefa Camii, yine bölgedeki en önemli anıtsal yapılardır. Fatih İlçesi sınırları içindeki tarihsel nitelikli camilerden bazıları;
- Published in Bölgelerimiz